Strabon, Amasyalı filozof 2000 yıl önce yaşıyor. M.Ö. 64’te “Geographica” adlı bir kitap yazıyor. Bayraklı’dan Meles etrafına taşınan NeaSmyrna’da kanal ve altyapı sorunu bulunduğunu yazıyor ve “Gezip gördüğüm Dünya’daki en güzel kentte, koku ve taşkınların ancak mühendislik önlemleriyle ortadan kaldırılabileceğini ve fakat bunun ihmal edildiğini” gördüğünü söylüyor.

 

20 yüzyıl sonra aynı noktada mıyız?

 

1986 yılına kadar Körfez’in kokusuna ve kirliliğine neredeyse hiç müdahale edilmiyor. Yaşı yetenler hatırlayacaktır 70’li yıllarda, 80’lerde özellikle Bayraklı’dan burnumuzu kapatarak geçerdik ve İzmir’den utanırdık.

 

86’da başlayan “Büyük Kanal” projesinin 2000 yılında tamamlanmasıyla koku büyük ölçüde bitiyor. Körfez’in iki ucunda; güneybatıda Narlıdere AAT tesisi ve Çiğli’de Çiğli AAT tesisleri yapılarak kent merkezinin atıksuyu büyük oranda arıtılmış olarak Körfez’e deşarj ediliyor. 2000 yıllık sorun böylece büyük ölçüde çözülüyor. Bugün o çözümü üretenleri saygıyla, rahmetle anıyorum.

 

Ancak bir kısım eksikler, tasarım ve uygulama hataları nedeniyle, hem Körfez’deki sığlaşma hem de zaman zaman ortaya çıkan koku problemi yeniden bilimsel çalışmaların başlatılmasını gerektiriyor.

 

Önceki dönemde kurulan Bilim Kurulu çok değerli bilim insanlarını bir araya getiriyor ve Sirkülasyon Kanalı ile Navigasyon Kanalı fikri ortaya atılıyor.

Sirkülasyon kanalı, 250m genişlik 800 metre uzunluk ve 6.5 m derinliğinde bir kanal.  Bu kanallar 2018 yılı fiyatları ile 200 milyon euronun üzerinde bir maliyet tutuyor. Navigasyon Kanalı su çekme mesafesi 10 metreden fazla, 14-15 metrelere kadar olan en büyük gemilerin de limana girmesine olanak vereceği için çok kıymetli bir proje. O dönem Navigasyon Kanalı’nın TCDD tarafından, Diğer kanal, Sirkülasyon Kanalının ise İBB tarafından yapılması öngörülüyor.

Öncelikle belirtmeliyim ki bizim bu çalışmaları elimizin tersiyle itmemiz söz konusu değildir. Strabon’dan aldığımız dersle önce “kirletmemek” için ne tür mühendislik çalışmaları yapmalıyız sorusunun cevabını aramaya başladık. Çünkü kanal, temizlik sağlayacak bir çözüm ortaya koymayacak, olsa olsa körfezde temiz su hareketliliğini arttıracak bir etki yaratacaktı. O nedenle sirkülasyon kanalından önce kirlenmeyi durdurmak için yapılması gerekenler vardı. Bunları  yapmazsak Körfez’de hayatın sona ereceğini gördük.

 

Bir strateji ortaya koyduk. Adına “Yaşayan Körfez” dedik.

Yaşayan Körfez Stratejisinin 3 Aşaması vardı; 1. aşama Karada yürütülen projeler, 2. Aşama kıyı tesisleri ve 3. Aşama denizde yürütülen projelerdi.

 

 1. aşama, karada yürütülen çalışmalardı.

Bu kapsamda kentin yağmur suyu ayrıştırma altyapısının tamamlanmasıyla yağmur suları kanalizasyona karışmadan ve kirlenmeden doğrudan Körfez’e akmalıydı. Böylece atıksu arıtma tesisleri üzerindeki kapasite baskısı ortadan kalkmış olacaktı. Sayıları 90’ı bulan taşkanlarla Körfez’in kirliliği her geçen gün artıyordu. Ayrıca, yılda yaklaşık 60 milyon m3 deniz suyunun büyük kanala sızıyor olması da Çiğli AAT üzerindeki baskıyı çok daha fazla arttırıyordu.

 

Ancak bu kararın kente neşter vurmak anlamına geleceğini biliyorduk. Çok can yakacağımızın, çok insanı huzursuz edeceğimizin farkındaydık. Neşteri vurduk. 5 yıl içinde 300 km yağmur suyu pis su ayrıştırma kanalı yaptık. Bu rakam 2000 yılda yapılmış olan toplam 600 km’lik yağmur suyu pis su kanalının yaklaşık yarısına denk geliyor. Şehri şantiyeye çevirdik. Bu şehrin yaşam ve varlık sebebi olan Körfez’in ölmesine, her gün daha çok kirlenmesine seyirci kalamazdık. Böylece bir yandan da aşırı yağışlarda su baskınları ve taşkınların da azalmasını sağlamış olduk. Şikayetler de aldık elbette ama örneğin Kemeraltı’nda olağanüstü çalışmalar yaptık, ve bu imalatları yaptığımız yerlerde özellikle Kemeraltı’nda, Buca’da her yağışta yaşanan su baskını videolarını tamamen sonlandırdık. Körfez’de de olağanüstü iyi sonuçlar almamızı sağladı. Onları da az sonra açıklayacağım.

 

Karada gerçekleşen ikinci uygulama derelerin restorasyonuydu. Toplam 138 yan kola sahip 33 dere İzmir Körfezi’ne akmaktadır. Bu derelerden, yüksek sediment taşıyanlarında, ortalama yılda 223 km temizlik yaptık 142 bin ton malzeme çıkarttık. Özellikle Ahırkuyu, Manda ve Meles dere ağızlarında periyodik temizlik çalışması yaptık. Sadece Meles Deltası’nda 265 bin metreküp tarama faaliyeti gerçekleştirdik. Tüm bu çalışmalar bize gösterdi ki kokunun ana sebebi düşük sirkülasyon değil yüksek kontaminasyon yani kirliliktir.

 

Bu derelere bir de Gediz’i eklemek gerek. Her ne kadar doğrudan Körfez’e akmasa da Gediz’in suları, dış körfezde Uzun Ada kıyılarına kadar ulaşmaktadır. Körfez’de saat yönünün tersine olan akıntılar, orta ve iç körfeze olumsuz etki yapmaktadır. Gediz nehrindeki kirlilik yükünü ortaya koymak ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak için kaynağı olan Murat Dağı’ndan başlayarak 4 gün süren 400 km’lik güzergahına eşlik ettik. Pırıl pırıl doğan kaynağın, 4. Kalite kullanılamaz derece de nasıl simsiyah denize aktığını tesbit ettik.

 

 Stratejinin 2. ayağı Körfez kıyısındaki atıksu arıtma tesislerinde gerçekleştirilen revizyon ve kapasite geliştirme uygulamalarıdır.

 

Kıyıda (tesislerde) yürütülen projelerden ilki Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi Faz1, 2 ve 3’ün revizyonu oldu.

 

2000 yılında devreye alınan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi mevcutta paralel yapılanmış üç faz ile toplamda 604.800 m3/gün kapasite ile işletilmektedir. İzmir nüfusundaki artış ile birlikte tesisin kapasitesinin artırılması ve mevcut fazların revizyonu ihtiyacı zorunluluk haline gelmişti. Çünkü geçen 23 yıl içerisinde tesiste hiç revizyon yapılmamış ve gerek difüzörler, gerek blowerlar için  çok ciddi bakım ihtiyacı doğmuştu. Bu çerçevede tesisin mevcut üç fazının revizyon ve yenileme çalışmalarını başlattık.

 

Sonunda 250 milyon liralık bir yatırımla 23 yıl önce kurulmuş tesisin üç fazı tümüyle revize edilmiş, 2023 yılında “0” km fabrika ayarlarına dönülmüştür.

 

Mevcut üç fazıyla 604.800 m3/gün kapasiteye sahip olan Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, 2024 yılı içerisinde tamamlanacak olan 215.200 m3/gün kapasiteli 4. fazın eklenmesiyle toplam 820.000 M3/gün kapasiteye ulaşacaktır. Tesis bu kapasitesiyle 2050 yılı projeksiyonuna yeterli hale gelecektir. Kısacası 5. bir fazın yapımı 2050 yılından öncesinin meselesi değildir.

 

Güneybatı’da Narlıdere Atıksu Arıtma Tesisi’nin iyileştirmesi projesi hazır.

 

Şehir merkezinden çıkan atıksuyun yaklaşık yüzde 30’unu arıtan Güneybatı Atıksu Arıtma Tesisi, Narlıdere ve çevresinden gelen atıksuları arıtıp derin deşarj ile körfeze vermektedir. Uzun yıllardır şehre hizmet veren tesis için revizyon ve kapasite artışı süreci başlatılmıştır. 400 milyon Türk Lirası bütçe ayrılan revizyon ve kapasite artışı çalışmalarıyla atıksu altyapısına güç katacaktır.

 

Şu an Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi’ne giden Narlıdere Altıevler ve Huzur mahalleleri de kapasite artışı sonrası Güneybatı Atıksu Arıtma Tesisi’ne bağlanacaktır. Bu kapsamda Narlıdere’nin tamamında halihazırda hizmet veren atıksu hattının yenilenmesi  ve yaklaşık 9 kilometre daha yeni hat imalatı yapılması planlanmıştır. Bu çalışmanın  105 milyon lira maliyetle gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Böylece Çiğli AAT’nin yükü hafifletilecek, Narlıdere’den Çiğli’ye atıksu aktarma zorunluluğu ortadan kalkacaktır.

 

Karabağlar Atıksu Arıtma Tesisinin de projesi hazır.

 

Gaziemir ve Buca ilçelerinin tamamına, Karabağlar ilçesinin ise yarısına hizmet vermek üzere kurulması planlanan Karabağlar Atıksu Arıtma Tesisi kentin atıksu arıtma kapasiteni artırmakla birlikte Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi’ne giden yükün de yüzde 15 azalmasını sağlayacaktır. Karabağlar’daki İZSU yerleşkesine kurulacak tesis, son teknoloji bir atıksu arıtma tesisi olarak birçok modern şehirde olduğu gibi yeraltına kurulacak ve hizmet verecektir. Körfezin temizliğine de önemli katkı verecek olan bu tesis iç bölgelerde zaman zaman kokuya neden olan yavaş kanalizasyon akışını da hızlandıracaktır.

Bu tesiste arıtılacak atıksuların Meles Çayı’na verilmesiyle Meles’e tatlı su kaynağı yaratılarak hem derenin restorasyonu yapılacak hem de kent merkezinde bir ekolojik koridor oluşturulmuş olacaktır. 2026 yılında tamamlanacak olan 850 milyon liralık bu proje, aynı zamanda EXPO 2026 çalışmalarının da tamamlayıcısı olacaktır.

 

Böylece:

Narlıdere AAT   21.000 m3/ gün’den  56.000 m3/gün’e

Çiğli AAT    604.800m3/gün’den    820.000 m3/gün’e çıkartılacak;

Karaabağlar AAT  100.000 m3/gün kapasitesi ile birlikte,

= İzmir’de günde 1 milyon metreküpe yakın atıksu arıtılmış olacaktır.

 

Atıksu arıtma tesisi prosesinin iki önemli çıktısı arıtma çamuru ve sudur.

 

Arıtmadan çıkan çamur çeşitli yöntemlerle işlenerek tarım ve sanayi gibi sektörlerde hammadde olarak kullanılabilmektedir. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi içinde kurulacak kurutma tesisiyle birlikte arıtmadan çıkan çamur işlenerek yeterli kuruluk seviyesine getirilmeli ve hammaddeye dönüştürülmelidir. Enerjisi, çamurdan elde edilen biyogazla sağlanacak kurutma tesisi günlük olarak çamuru işleyecek ve işlenen çamur çimento sektöründe yakıt hammaddesi olarak değerlendirilecektir. Yüksek kalorifik değeriyle cazip bir yakıt hammaddesi olan arıtma çamurun atıktan hammaddeye dönüşümü önemli bir ekonomik kazancı da birlikte getirecektir.

 

Benim başkanlığımdan önceki, 15 yıl içinde İzmir Türkiye’nin en çok ileri biyolojik arıtma tesisi olan kenti haline getirilmiştir. Ancak aynı dönemde yapılan Çiğli AAT’nde kurulan Çamur Kurutma Tesisi teknoloji ve kapasitesiyle yanlış bir seçim olmuş, bu nedenle yetersiz kalmıştır. Sonuç olarak, Çiğli AAT çalışmaya başladığı günden bugüne kadar 50 metreye 200 metrelik 40 havuzda toplam 2,5 milyon m3 çamur biriktirilmiş ve bu da Körfez’in en önemli koku kaynaklarından biri olmuştur.

Bu sebeple Çiğli atıksu arıtma tesisinde çıkarılan günde 400-500 ton çamurun bölgeye dökülmesine derhal son verdik. Çıkan çamuru Manisa’da lisanslı bir tesise taşımaya başladık. İYTE ile yapılan çalışma sonucunda yaklaşık 1 milyon metrekarelik çamur döküm alanının yapılan rehabilitasyonla rekreasyon alanına dönüştürülmesi çalışmasına başladık.

 

Böylece önemli koku kaynaklarından birini daha ortadan kaldırmış olduk.

 

Yaşadığımız iklim değişikliği, küresel ısınma su kaynaklarında daralma yaratmakta ve kuraklığı tetiklemektedir. Bu nedenle mevcut su kaynaklarının korunması, doğa esaslı ve etkin yönetimi için acil tedbirler alınması gerekeceği öngörülmektedir. Öncelik mevcut su kaynakların korunması olmakla birlikte çeşitli alanlarda kullanılan suyun yeniden kazanımı ve alternatif su kaynaklarının yaratılması konusunda çalışmalara hızla başlanması gerekmektedir.

 

Bu çerçevede doğa temelli bir yağmur suyu yönetim sistemi olarak geliştirdiğimiz Süngerkent projesi mutlaka sürdürülmelidir. Kentin çatılarından ve yollarından kanalizasyon sistemine giren yağmur sularını toplayarak hem taşkınları azaltan hem de suyu kullanılabilir hale getiren uygulamalardan vazgeçilmemelidir. Akdeniz Üniversitesi tarafından ödüllendirilen proje, Türkiye’ye model olacaktır. Bunlar entelektüel fantezi değil, bütün dünyada geliştirilmeye çalışılan, doğa temelli çözümlerin ilk adımlarıdır.

 

Atıksu arıtma tesisleri evsel tüketimde kullanılan suyun yeniden kazanımı konusunda güçlü potansiyel barındırmaktadır. Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi, 4. fazın da aktive edilmesiyle birlikte günde 820.000 M3/gün atıksu işleme kapasitesine erişecektir. Atıksuyun Geri Kazanımı projesiyle birlikte, atıksu arıtma tesisi standartlarında arıtılan su, işleme alınacak Geri Kazanım Ünitesi’nde işlenerek tarımda, sanayide ve kent içindeki park ve bahçelerde kullanılabilecek kaliteye yükseltilecektir. Geri kazanılmış su, açılacak kanallar vasıtasıyla hem Menemen Ovası’na hem de kent içine transfer edilecektir.

 

Bayındır, Hasköy atıksu arıtma tesisinde yaptığımız Geri Kazanım Ünitesi ile metreküp fiyatı 1 kuruştan 1500 metreküp/gün su, tarımsal sulama için çiftçilere verilmeye başlanmıştır. Aynı şekilde Çiğli AAT’deki fazlardan birinin Menemen ovasına aktarılması tarımsal üretim için önemli bir kazanım olacaktır. 

 

 Yaşayan Körfez Seferberliği’nin üçüncü aşaması denizde yürütülen çalışmalardı.

 

Çiğli AAT’nin arıtılan suyu deşarj ettiği nokta Körfez’in en dar noktasıdır. Bu durum ciddi bir sığlaşmaya yol açmaktadır. Tesisin deşarj ağızının değiştirilmesi ve orta körfezden dış körfeze aktarılması hem körfezdeki sirkülasyonu rahatlatacak hem de koku kaynaklarından biri olan sığlaşmayı sonlandıracaktır. Bu değişiklik İzmir Körfezi’nin birinci önceliğidir.  Deşarj kanalının Gediz Nehri’nin eski yatağına taşınacak olması aynı zamanda bölgede tuzlu su baskısını ortadan kaldıracak, ekolojik dengeyi tekrar sağlamış olacaktır.  Deşarj kanalının aktarılmasıyla ilgili “Derivasyon Kanalı”nın uygulama projesi tamamlanmış, olumlu üniversite görüşü alınmış, ilgili bakanlık izni verilmiş ve finansmanı temin edilmiştir. O nedenle çok ivedi olarak derivasyon kanalı projesinin hayata geçirilmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır.

 

Son olarak üç ayrı başlıkta sürdürülen çalışmalarımızın Körfez üzerindeki etki ve sonuçlarını takip için yürüttüğümüz oşinografik izleme çalışmalarından söz ederek sunumumu tamamlayacağım.

 

Körfezde 36 istasyonda, Ayrıca, Yeni Foça’da 9 istasyonda, Seferihisar Akarca’da 9 istasyonda örnekler alınarak fiziksel, kimyasal, biyolojik ve mikrobiyolojik parametreler düzenli olarak izlenmiştir. Ayrıca su altı görüntüleme çalışmaları kesintisiz devam etmiştir. Bu çalışmalarla yetinilmemiş, HİM üzerinden gelen koku şikayetleri diğer talep ve şikayetlerden ayrıştırılarak her gün düzenli olarak bana iletilmiştir. Haftalık, aylık grafiklerle şikayetlerin azaldığı, bilimsel verilerin giderek iyileştiği görülmüştür.

 

Nihayet İzmir İl Sağlık Müdürlüğü halk sağlığı laboratuvarlarının analiz raporları 9 Ekim 2023 tarihinde Körfez’de 10 noktada “denize girilebilir olduğu” tespiti yapılmıştır.

Peki, 1 yıl içerisinde ne oldu da Körfez kirliliği birden arttı ve toplu balık ölümleri gerçekleşti?

Hiç eşine rastlanmamış bu tablonun sebepleri üniversiteler, TÜBİTAK, ilgili bakanlıklar ve belediyenin ilgili birimleri tarafından araştırılmaya devam ediliyor. Örneğin 15 Ağustos’ta başlayan ve 4 gün süren Büyük İzmir yangınının küllerinin Körfez’i kapladığı ve yüzeyde oluşan kül tabakasının sudaki oksijen miktarını düşürdüğü ihtimali araştırılıyor. Uzun yıllardır yaşanan en sıcak yaz olmasının Körfez’deki etkileri araştırılıyor. Bu olağanüstü, hepimizi kaygılandıran olayı ne tetikledi bilimsel çalışmalar ortaya koyacaktır.

 

Sonuçlar ne olursa olsun “önce kirletmeme” prensibi korunmalıdır. Yaşayan Körfez stratejisi ile ilgili olarak atılan adımlardan asla vazgeçilmemelidir.

 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla yapılan iş birliği görüşmelerinin bir zararı yoktur. Ancak yağmursuyu ayrıştırma kanallarının yapımı, Karabağlar arıtma tesisinin yapımı, Çiğli ve Narlıdere tesislerinin revizyon ve kapasite artışları, derivasyon kanalı, derelerin ıslahı, dere ağızlarının taraması, süngerkent uygulamaları ve benzeri tüm sorumluluklar İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yetki ve görev alanındadır. Bakanlık Körfeze akan derelerin kirliliğini ve özellikle “Gediz Nehri Havza Yönetim Planı” ile Gediz’i denetlemeye ve kirlilik yaratanların cezalandırılmasına dair iradesini güçlendirebilir. Sirkülasyon ve Navigasyon kanallarını yapabilir, Körfezde dip taraması ve temizlik çalışmalarına katkı verebilir. Fakat körfezin temizliğinin büyük oranda İzmir Büyükşehir Belediyesi sorumluluğunda olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu yasal olarak kaçınılamaz bir sorumluluktur. Çeşitli duyumlara göre araplara satılan limana daha büyük gemilerin girişine imkan sağlayacak Navigasyon Kanalı’nın bir koşul olarak öne sürülmüş olma ihtimali zaten bu çalışmayı hızlandıracak gibi görünüyor.

 

Sonuç olarak “Yaşayan Körfez” ve “ Yüzülebilir Körfez” mümkündür. Bu hedefe bu kadar çok yaklaşılmışken, bu hedefin altyapısı için bu kadar büyük yatırımlar ve hazırlıklar yapılmışken, bu hedeften vazgeçilmesi asla affedilemeyecek bir tarihsel sorumluluktur.

 

Tam 1 yıl önce, koku sorunu giderilmiş ve 10 noktada denize girilebilir hale gelmiş Körfez’in 6 ayda nasıl bu noktaya geldiği mutlaka sorgulanmalıdır.

 

Görev sürem içerisinde;

1- Konak ve Karabağlarda 40 km yağmursuyu ayrıştırma hattının yapımı için, Dünya Bankası’nın kredi paketi kapsamında İller Bankası üzerinden 5 yıl anapara geri ödemesiz, 30 yıl vadeli, 110 milyon euro tutarında, 

2- Arıtma tesislerinin kapasite artış ve revizyonlarının tamamlanması için, Fransız Kalkınma Ajansı ile 4 yıl anapara geri ödemesiz, 12 yıl vadeli, 100 milyon euro tutarında,

3- Derivasyon kanalı ve körfez çevresi ekolojisinin korunması işleri için, Uluslararası Finans Kuruluşu IFC ile,  4 yıl ana para geri ödemesiz, 12 yıl vadeli, 50 milyon euro tutarında;

Toplamda  260 milyon euro = yaklaşık 10 milyar liralık finansman kaynağı derhal hayata geçirilmelidir.

 

Körfez’de yüzeceğim derken ne ham bir hayal kuruyordum, ne siyasi popülizm yapıyordum, ne de böyle söylemeye biri beni zorlamıştı. Bunun belediye başkanı olarak İzmirlilere karşı sorumluluğum olduğunu idrak etmiştim.

 

Görev sürem içerisinde, yaklaşık 11 milyar liralık yatırımla başlattığımız çalışmaların devamının getirilmesi “Yüzülebilir Körfez”i mümkün kılacaktır. Çünkü her gün adım adım o hedefe yaklaştığımızı gördük.

 

İzmir’in en yaşamsal konusu için kaybedilecek bir dakika yoktur. Ve bundan önce yapılmış tüm bilimsel çalışmaların ışığında bu çalışmaların gereğini yapmak iradesi büyük bir ivedilik taşımaktadır.

 

15 yıllık yerel yönetici deneyimimle söylemek isterim ki; kimse hayali düşmanlar, siyasi müttefikler, bahaneler aramasın. İzlenecek yol bellidir, Yaşayan Körfez Stratejisi kesintisiz ve eksiksiz uygulanmalıdır. Körfez, İzmir’in canıdır, varlık nedenidir. İBB için en öncelikli sorumluluktur. Ve bu şehrin yerel yöneticileri “Körfez’de yüzeceğim” demeli, bunun da gerekenini yerine getirmelidir.

Analiz sonuçları için tıklayınız.

Basın açıklaması video: https://www.youtube.com/watch?v=WYRhh_JCYzA&t=1397s 

Körfez su altı görselleri için: qrco.de/bfQ3w2 

 

 

Yaşayan, Yüzülebilir Körfez Stratejisi