9 Eylül 2021

İki yılda bir gerçekleşen, ilk defa hibrit olarak düzenlenen 4. UCLG Kültür Zirvesi’ne ve İzmir’e hoş geldiniz.

Sizi, sağlık anlamında zorlu bir zamandan geçtiğimiz bu dönemde şehrimizde ağırlama ayrıcalığına eriştiğimiz için çok mutluyum.

Önümüzdeki günlerde, dünyanın dört bir yanından politikacılar, iş dünyasının karar vericileri, entelektüeller ve önde gelen uzmanlar zirve için bu yıl seçtiğimiz «Kültür: Geleceğimizi Kurarken» teması üzerine görüş alışverişinde bulunacaklar. 

Gördüğünüz bu iki bin yıllık sanat eseri, Türkiye'nin Akdeniz bölgesine ait. Bu eser yaşama nasıl bakmamız gerektiği konusunda Anadolu’nun bize öğrettiği, tarihten günümüze uzanan bir ders niteliğinde.

Bu kabartma, Anadolu uygarlığının eril ve otoriter akla isyanının yüzyılları delip geçen bir belgesi.

Anadolu uygarlığı, bu kabartma ile, binlerce yıl boyunca farklı şekillerde ifade ettiği sözünü yineliyor:

Teksek, yalnızız. Birsek, tamız.

Bu nedenle ben kültürü, bir binayı bir araya getiren harç veya bir ağacın kökleriyle dallarını birleştiren su damlaları gibi görüyorum. Yaşamlarımızda her ne yapıyorsak, bilim, sanat, spor, bilim veya siyaset. Hiç fark etmez… Kültür bunların tümünün içinde var. Kültür, tüm bunları bir arada tutan harç, yaşamın öz suyu. Biraz bile eksilse, yaşamın içindeki uyum da bozuluyor. Hayat bir bütün olmaktan çıkıyor. Tek tek parçalarına ayrılıyor.

Dolayısıyla yalnızca sanat değil, bilim, siyaset, spor ve yaşamın tüm alanları kültürün omuzlarında yükseliyor. Kültürü yalnızca sanata indirgemek ve onu sınırlamak yaşamdaki her şeyin ve elbette bizatihi sanatın gelişimine de bir engel teşkil ediyor. Kültürün olmadığı yerde ilerleme sanatı bilimden, bilimi siyasetten ve siyaseti gerçek hayattan ayırıyor. Hatta daha kötüsü, kültürsüz bir ilerleme bencil ve maskülen aklı güçlendiriyor ve yüceltiyor.

Değerli katılımcılar,

Kültürsüz bilim olmaz. Olursa, atom bombası olur.

Kültürsüz şehircilik olmaz. Olursa, sel olur, afet olur.

Kültürsüz ekonomi olmaz. Olursa açlık olur, iklim krizi olur.

Kültürsüz siyaset olmaz. Olursa, savaş olur, yıkım olur.

Bu nedenle, başka bir kültür tarif etmeden, yeni bir gelecek inşa edemeyiz.

Dünya Belediyeler Birliği’nin İzmir’deki Kültür Zirvesi’nde, yaşama tam bu noktadan bakıyoruz.

İzmir’de gerçekleşen bu tarihi zirvenin, insanlık için tam doğru zamanda ve doğru konuyla gerçekleştiğinin farkındayım. Zirve boyunca, dünyanın farklı şehirleri, ortak akıldan doğan kentsel dirençlilik kavramını tartışma şansı bulacaklar.

Şehrimizin böylesine değerli bir buluşmaya ev sahipliği yapmasından büyük gurur duyuyorum.

Memleketim İzmir, Batı Anadolu'da 4.5 milyon nüfusuyla Akdeniz'in en büyük liman şehirlerinden biridir. Bu şehir 8500 yıllık bir geçmişe sahip. Yüzyıllardır, İzmirli tüccarlar Asya'dan gelen malları İpek yolu ile Avrupa'ya ve dünyanın geri kalanına taşıyor.

Şu an üzerinde bulunduğumuz Anadolu, Doğu’da beş bin metreyi aşan Ağrı Dağı’ndan başlayıp, tedricen alçalarak, Batı’da Ege Denizi’ne kadar uzanan bir yarımada. Bu muazzam coğrafya, binlerce yıl boyunca dağları, vadileri, ova ve kıyılarında müthiş bir kültür birikimi ortaya çıkarmış. İlk köyler burada kurulmuş, tarım, tiyatro, resim, mimari ve müziğin nüveleri ilk defa Anadolu’da gelişmiş. Ekonomiyle ilişkili; paranın keşfinden küresel ticarete kadar uzanan pek çok yenilik, bu yarımadanın ticaret yolları ve limanlarında ortaya çıkmış.

Binlerce yıl önce, Anadolu’daki bu kültür birikimi, adeta içi kabuğuna sığmayan bir tohum gibi büyümüş, birikmiş ve taşmış. Tam şu anda olduğumuz noktadan, İzmir ve diğer Ege limanlarından Akdeniz’e uzanmış.

Anadolu’daki bu birikme ve taşma, Mar Medi Terraneum'un yani Latince anlamıyla “Karanın Ortasındaki Deniz”in, diğer bölgelerinde de büyük bir karşılık bulmuş. Akdeniz Uygarlığı, demokrasi başta olmak üzere günümüz evrensel değerlerinin birçoğunu doğurmuş ve büyütmüş.

Akdeniz’in bu kültürel doğurganlığı, denizin, çevresine hayat veren bir Mavi Kıta’ya dönüşme hikayesidir.

Türkiye’de ninnilerin başında şöyle bir söz kullanırız:

Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…

Bu ilk bakışta anlaşılması güç bu ifade, İzmir ve Akdeniz arasındaki ilişkiyi belki de en iyi tarif eden cümledir.

Tarihin akışına bakarsak, Batı uygarlığının beşiği olan Anadolu, İzmir'i, İzmir ise daha geniş olan Akdeniz'i beslemiştir.  Fakat asırlar içinde kültürün akış yönü Mavi Kıta içinde daima yer değiştirerek, Akdeniz’in şehirlerinin birbirine yeniden ve yeniden hayat vermesini sağlamıştır. Dahası, bu Mavi Kıta’nın içindeki kültür devinimi, Akdeniz’in de sınırlarını aşarak, asırlar boyu insanlığın evrensel değerlerini tarif etmiştir.

Dünya Kültür Zirvesi’nin Türkiye’de ve özellikle de İzmir’de yapılması özel bir anlama sahip.

Türkçe’de çok sevdiğim bir başka söz vardır: Her şey aslına rücu eder.

Bu buluşmamızın, Akdeniz’in kıyısından, İzmir’den tüm dünyaya bir kere daha kültür tohumları serpeceğine tüm kalbimle inanıyorum.

Değerli Katılımcılar,

Şu tespiti burada yapmamız gerekiyor. Yoksa daha çok oyalanabiliriz. Kapitalizm, kültürü ikame edemez. Ederse, bunun sonucu bugün içinde yaşadığımız, problemlerle dolu dünya olur: Yoksulluk, açlık, salgınlar, biyolojik çeşitliliğin yok oluşu ve iklim krizi.

Bu nedenle şimdi yeni bir paradigma hakkında cesurca konuşmamız gerekiyor: Kültürün yeniden yetiştirilmesi. Bana göre bu “döngüsel kültür programı” hem yerel hem de küresel düzeyde gerçekleştirilmelidir ve dört sütun üzerinde yükselebilir.

Doğamızla uyum. Geçmişle uyum. Birbirimizle uyum. Ve son olarak, değişimle uyum.

İnsanlık çok uzun bir süre kendi aklının evrenin zekâsından daha üstün olduğunu düşünerek yaşadı. Adına aydınlanma adını verdiği devrimi, insanı bir yanıyla başarılı bir tür haline getirirken, diğer yandan onun içine kapanmasına neden oldu. Sanatı, felsefeyi ve ekonomiyi yani kültürünü doğasından ilham alarak var eden insan, bir an geldi, doğayla arasındaki tüm bağları söküp attı. Bunu yaparken, insanlığın daha önce ortaya koyduğu doğayla uyumlu kültürleri tek tek tasfiye etti ve onları ikame eden yeni bir kültürel temel üretemedi. Buradan, iklim krizi doğdu. Hemen her on dakikada bir canlının neslinin tükendiği bir gezegen oluştu. Bu nedenle bu buluşmada tarif edeceğimiz döngüsel kültür programı, öncelikle doğamızla uyumu esas alması gerektiğine inanıyorum.

İzmir’de hayalini kurduğumuz döngüsel kültürün ikinci başlığı geçmişimizle uyum. Bizden önce bu coğrafyada var olan kültürleri anlamadan, geleceğe dair bir kültürel tasarım yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Hele hele Türkiye gibi insanlık tarihinin binlerce yıl geriye gittiği ülkemizde, bu ikinci başlık büyük önem taşıyor.

Meşveret, şura, imece… Bunlar birbirimizle uyum, yani ortak aklı yaşama geçirmek için kullandığımız ve fakat artık hayatımızda pek yeri olmayan kelimelerin sadece birkaçı.  Dünyanın ihtiyaç duyduğu kültürel değişimi gerçekleştirmek istiyorsak, temel başlangıç noktalarımızdan biri de bu üçüncü başlık olmalı: Birbirimizle uyum. Bir başka deyişle, insan haklarının evrensel değerlerine saygılı, yaşamın her anında demokrasi! Burada  doğa haklarını gözeterek eşit vatandaşlığı güvence altına almak, kapsayıcılık ana ilkemiz.

İzmirli düşünür Herakleitos’un değerli bir sözü var: Değişmeyen tek şey değişimdir. Bu söz, değişimin de kültürün mayasında olduğunu tarif ediyor. Böylelikle kültürlerin zaman içinde dogmalara, tahakküme ve ideolojilere dönüşmesinin önündeki tüm olasılıkları dışarıda bırakıyor. Döngüsel kültürü tarif ederken, değişimle uyumu dördüncü bir başlık olarak ele almamın nedeni bu. Kültür üretiminin genç ruhların yaratıcılığı ve doğanın sonsuz ilham kaynaklarından beslenmesini sağlamak.

İzmir’de bu dört başlığın tümünü içinde barındıran yeni bir şehir kültürü tarif ediyoruz. Adına Citta Slow Metropol dediğimiz ve İzmir’in öncülük ettiği döngüsel kültürü yeniden işlemeye adanmış bu program, şehirleri popülizm ve otokrasiyi değil, sakinliği ve uyumu besleyen bir ekosistem olarak görüyor. Sanatı, bilimi ve hayallerimizi birleştiriyor, yaşam sözcüğü içinde yeniden birbirine bağlıyor. Citta Slow Metropol, yerel ve evrensel değerleri birleştiren yenilikçi bir kent yaşamı modeli.

Tekrar hepinize, Akdeniz’in öncü şehri İzmir’e hoş geldiniz demek istiyorum.

Bu önemli etkinliğin İzmir’de düzenlenmesi konusunda şehrimize gösterdikleri güven için UCLG’ye ve üyelerine şükranlarımı sunuyorm. Değerli katılımcı ve konuşmacılarımızın, İzmir Kültür Zirvesi’nin başarısına çok önemli katkılar sunacağına yürekten inanıyorum

Zirvenin en önemli çıktısı olacak İzmir Deklarasyonu’nun, döngüsel kültür perspektifimizle birlikte gezegenimizin geleceğini şekillendirmede muazzam bir rolü olacağına inancım tam.

UCLG Kültür Zirvesi Açılış Konuşması