Bir ülkenin ekonomisinin güçlü ve sürdürülebilir büyümesinin iki anahtarı; hukukun üstünlüğü ve eğitimdir.

Hukukun üstünlüğünün ve eğitimin ekonomi ile doğrudan bağlantılı olduğunu gösteren çeşitli parametreler mevcuttur.

 

Prof. Dr. Türker Kılıç’ın söylediği gibi; ülkelerin dünya ekonomisindeki payı ile bilim dünyasına katkısı genellikle aynı oranlardadır. 2000 yılında Türkiye'nin dünya ekonomisindeki payı 2. 8 iken bilim dünyasına katkısı yine 2. 8 civarındadır ancak 2024’e gelindiğinde bu oranlar yaklaşık  0.9 civarına gerilemiştir. 2000 yılında Güney Kore'nin de dünya ekonomisindeki payı ve bilim dünyasına katkısı Türkiye seviyelerindeyken, 2024 yılına geldiğimizde bu oranlar 4. 8 civarına çıkmıştır. Dolayısıyla 2024’e gelirken Türkiye’deki eğitim kalitesindeki düşüşün, doğrudan doğruya dünya ekonomisindeki payıyla paralel gittiğini söylemek mümkündür.

 

Bu nedenle ülkemizde,  ”sıkı para politikası” ve “kamu harcamalarında sınırlama” temellerinde yürütülen ekonomi programının, eğitim kalitesini ve hukukun üstülüğünü dikkate almaksızın başarıya ulaşması mümkün değildir.

 

Sürdürülebilir ve güçlü bir ekonomik büyümenin en önemli parametrelerinden hukukun üstünlüğü; temel hak ve özgürlükler, adalet, eşitlik, güçler ayrılığı ve idarenin denge kontrol mekanizmalarının sağlıklı işlemesi ile hayata geçer. Bu konuda ekonomik, sosyal, hukuki reformların yapılması kaçınılmazdır. 

 

Özellikle kurumların bağımsızlığı, özerkliği ve demokratik yapısının oluşturulması bu reformların temeli olmalıdır.

Bugün Türkiye’de uygulanan “Ekonomi Programı”nın başarısının önündeki en büyük engelin gıda krizi olduğunu bugün hepimiz yaşıyor ve görüyoruz.

 

Tüm dünyada gıda fiyatlarında bir düşüş olmasına rağmen Türkiye’de gıda fiyatları dizginlenememekte ve gıda krizine dönüşmektedir.

 

Tarım sektöründe; hukukun üstünlüğünü sağlamada ve eğitimdeki eksiklikler nedeniyle ortaya çıkan yanlış tarım politikaları, küçük üreticinin yok edilmesi, ithalata bağımlılık, tarımsal ürünlerin katma değerini arttıracak yüksek teknoloji eksikliği, uluslararası piyasalarda rekabet gücünün azalması; sonuç itibariyle gıda fiyatlarında artışa ve dizginlenemeyen gıda enflasyonuna sebep olmaktadır. 

 

Örneğin tarım sektöründe endüstriyel üretim yapan büyük firmaların desteklenmesi ve bunun karşısında küçük üreticinin ezilmesi, taban fiyatlardaki düşüklük, vergi politikalarındaki adaletsizlik, yanlış tarımsal planlamalar sebebiyle artan girdi maaliyetleri ve  ithalata bağımlı politikalar nedeniyle maruz kalınan haksız rekabet içinden çıkılmaz bir sarmala dönüşmüştür.

 

Geldiğimiz noktada üretici üretememekte, tüketici sağlıksız gıda tüketmektedir.

 

Üreticinin üretmekten vazgeçmesi dışa bağımlılığı artırmakta, tarımsal kadim kültürü yok etmekte, yüksek teknoloji yakalanamamaktadır.

 

Bu yanlış politikalar nedeniyle Türkiye uzun yıllar boyunca kendi kendine yeten bir ülkeyken bugün tarımda, gıdada tamamen dışa bağımlı hale gelmiştir.

 

2019-2024 yılları arasında İzmir Büyükşehir Belediye’sinde hayata geçirdiğimiz politikalar adil ve sürdürülebilir bir tarım politikasının mümkün olduğunu ortaya koymuştur.

 

- İzTam aracılığıyla yaptığımız ürün planlaması, üreticiye üretim alanlarında hangi ürünleri yetiştirebileceği konusunda verilen eğitimler ve rehberlik;

- Ürünlerini pazarlaması ve katma değerini arttırması konusunda hayata geçirilen uygulama örnekleri;

- Çıkarılan Çoban haritası envanteri,

- İzmir’de Tarımsal Kalkınma Kooperatiferi ve üst birliklerinden alınan ürünler;

- Çocuklara ücretsiz süt ulaştıran Süt Kuzusu projesi;

- Günde 100 ton süt işleme kapasitesine sahip Bayındır Süt Fabrikası;

- Aldığımız sütleri, kaliteli peynirlere, dondurmalara dönüştürdüğümüz, katma değer kazandırdığımız İzmirli markası;

- Kurduğumuz Ödemiş Et Entegre Tesisi ve bu tesiste işlediğimiz etleri ve üreticinin ürettiği diğer ürünleri halkla buluşturduğumuz Halkın Kasabı ve Halkın Bakkalı; döngüsel yerel politikamızın öne çıkan çalışmalarıydı.

- Bu çalışmalar ile kendi kendini finanse edip 400 çocuğa eğitim sağlamak üzere bir Tarım Okulu projelendirilmişti.

Bu çalışmalar sayesinde 5 yıl İzmir’de sütün taban fiyatını yüksek belirleyebildik, küçük üreticinin ürününü adil bir fiyata satmasını sağladık, tüm süreçlerde özellikle küçükbaş hayvancılığı ve karakılçık gibi yerli tohumları öne çıkararak verdiğimiz alış ve satış garantileri sayesinde, üretici İzmir’de nefes aldı; toprağında, hayvancılıkta üretime devam etti.

 

Yerelde üretilebilen çözümlerin merkezi hükümet politikalarına dönüşmesi sorunun kalıcı bir biçimde çözümünü sağlayacaktır.

 

Özetle Türkiye'de bugün uygulanan “sıkı para politikası” ve “kamu harcamalarının sınırlanması” temelinde yürütülen ekonomik programının başarıya ulaşmasını elbette herkes ister ve fakat maalesef bu bahsettiğimiz sorunlar nedeniyle başarının gerçekleşme ihtimali çok düşüktür.

 

Tarım sektöründe hukukun üstünlüğü ve eğitim alanında yapılan yanlışlar ve eksikliklerin ekonomi programının başarısına etkisini gördükten sonra tüm sektörlerdeki önemi daha net anlaşılmaktadır.

Türkiye’de uygulanan “Ekonomi Programı”nın Sorunu