Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazımı sizlerle paylaşıyorum.
ZAFER YOLU
Bugün 30 Ağustos Zaferiyle sonuçlanan Büyük Taarruzun başlangıcının 103. yıldönümü.
3 yıl önce bugün 26 Ağustos 2022’de saat 04:00’da büyük bir kalabalıkla, Zafer Yolu’ndan Kocatepe’ye yürümüştük. Bugün demir parmaklıklar arkasında olsam da o günkü heyecanımı aynı sıcaklığıyla koruduğum için sizlerle paylaşmak istiyorum.
“30 Ağustos 1922'deki Büyük Zafer kazanılmasa daha önce Avrupa'dan, Balkanlardan, Ortadoğu'dan atılan Türkler Anadolu'dan da atılacaktı. Türkler Anadolu'dan atıldığı zaman 1071'in hiçbir anlamı olmayacaktı.”
“Alparslan, Kılıçarslan, Cengiz Han, Timurlenk, Fatih, Yavuz, Kanuni, parlak zaferlerini devletlerinin yükselme devrinde kazandılar. Mustafa Kemal ise yenilmiş, yıkılmış, parçalanmış, idam hükmü giymiş bir devlette, mahvolmuş bir orduyu mahrumiyetler ve yoksulluklar içinde yeniden kurarak kesin zafere ulaştırdı.”
“Atatürk, sadece süngüye dayanarak zafer kazanılamayacağının farkındaydı; kesin zafer için süngüden önce diplomasiye dayandı. Başarılı diplomasiyle bir taraftan karşısındaki birleşik cepheyi dağıtmaya, diğer taraftan milli cepheyi güçlendirmeye çalıştı. Sovyet Rusya, Fransa ve İtalya ile anlaştı. Fransa ve İtalya’nın çekilmesiyle düşman cephesi olabildiğince daraltıldı.”
Kıymetli tarihçi Sinan Meydan’ın yukarıdaki tespitlerine katılmamak mümkün değil. Büyük Taarruz ile ilgili aşağıdaki detaylı bilgileri paylaştığı için de ayrıca çok teşekkür ediyorum.
* * *
Başkomutan Atatürk, düşmanın barış yoluyla Anadolu’dan çekilmeyeceğine kanaat getirdikten sonra, dünyanın en meşru, en haklı saldırısı durumundaki “Büyük Taarruz”a karar verdi.
Büyük Taarruz hazırlığı 9 aydan fazla sürdü. Batı Cephesi’nde ilk kez 200 bin civarında asker toplandı. 14 Ocak 1922’de “Harp Encümeni” (Savaş Kurulu) kuruldu. Taarruz için gereken hazırlıkları bu encümen yaptı.
Ordunun çarığa ihtiyacı vardı. 16 Ağustos 1922’de İsmet Paşa, özellikle “çarık” istedi. 200 bin askerin ancak yarısı tam asker kılığındaydı. Ötekiler memleketlerinden geldikleri gibi giyinmişlerdi.
26 Ağustos 1922 sabahı saat 04.00’te Başkomutan Atatürk, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, at sırtında Kocatepe’ye hareket ettiler. Saat 05.00’de gözetleme yerine geldiler. Saat 05.30’da topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı.
Başkomutan Atatürk’ün ifadesiyle Büyük Taarruz, “Afyonkarahisar, Altıntaş, Dumlupınar arasında büyük bir meydan savaşı halinde 5 gün, 5 gece sürdü.”
Büyük Taarruz, 400 bini aşkın askerin karşı karşıya geldiği mahşeri bir savaştı.
Türk ordusu, Yunan ordusuna on kattan fazla kayıp verdirdi. Tarihte bu kadar kesin sonuçlu zafer yok denecek kadar azdır.
“Mikroasyatiki Katastrofi” (Küçük Asya Felaketi) dedikleri Büyük Zafer sonrasında, Yunanistan tam 14 yıl kendine gelemedi. Bu sürede 7 darbe oldu. 19 defa hükümet, 3 defa rejim değişti. 17 Ekim 1922’de -Anadolu hareketinde Yunanistan’ı destekleyen- İngiltere Başbakanı Lloyd George istifa etmek zorunda kaldı.
Türkiye’yi bağımsızlığına kavuşturan, Yunanistan’ı altüst eden, İngiltere’de hükümeti deviren Büyük Zafer, Hindistan başta olmak üzere emperyalizm karşısında ezilen sömürülen milletlerin bağımsızlık umudu oldu.
* * *
Büyük Taarruz’un 100. Yılında, 26 Ağustos 2022’de 04:00 ‘da Zafer Yolu’ndan Kocatepe’ye yürüdük ve 9 Eylül’de İzmir’de bitirilen 400 kilometrelik yolu on binler marşlarla geçti.
Sabah ayazında başladığımız o yürüyüş, hafızamızı tazelemeye de vesile oldu.
İzmir’in işgalinden 3 yıl 4 ay sonra, 9 Eylül 1922’de ordumuz İzmir’e girdiğinde, ilk kurşunun atılmasıyla başlayan Kurtuluş Savaşı, aynı yerde sıkılan son kurşunla ve zaferle sonlandırılmış oluyordu.
Gazeteci Hasan Tahsin; “Sen başla bitiren bulunur” diyerek ilk kurşunu sıkmış, 3,5 yıl dolmadan ordumuz son kurşunla işgali bitirmişti.
Büyük Zafer, Hasan Tahsin gibi cesaretle vatanı savunan ve çarıksız yalınayak ölüme koşan kahramanların eseridir.
Atatürk, Büyük Zafer’in hemen ardından Ankara’ya döner ve Cumhuriyet düşünü hayata geçirme çabasına girişir. Bu düşü; “Barış’ın tatlı güneşi” olarak tanımlar.
On yıllardır süren istikrarsızlık, iç çatışmalar, bölünmeler ve yeni çizilen sınırlarla şekillenen Orta Doğu’da, Batı ile Doğu’nun kesişme noktasında olan bir coğrafyada bugüne kadar bu çatışma ve savaşların dışında kalabildiysek bunu Atatürk’e ve “Barış’ın tatlı güneşi” olan Cumhuriyet’e borçluyuz.
Şimdi sıra bizde; İnsanlık tarihinin emperyalizme karşı en büyük zaferi ile sonuçlanan Büyük Taarruzun ışığında ikinci yüzyılında, Cumhuriyet’i “Demokrasinin tatlı güneşi” ile aydınlatmak mecburiyetindeyiz. Çünkü demokrasi barışın, özgürlüklerin, toplumsal refahın teminatıdır. On binlerce cana mal olan ve nihayet silahların yakılması ile başlayan bir müzakere sürecini fırsata dönüştürerek, kimsenin canının yanmayacağı, terör kabusunun sona ereceği sürdürülebilir bir barış iklimine dönüştürmenin yolu da yine demokrasiden geçer.
Bu nedenle “Sen başla bitiren bulunur” diyen Hasan Tahsin‘in izinde, barışı korumak ve Cumhuriyet’i demokrasinin tatlı güneşiyle aydınlatmak için mücadeleye devam edeceğiz .
Çünkü o günleri ve yaşanan zorlukları düşününce; insan “Bu yaşadıklarımız ne ki?” diyor.
Onlar bizim kahraman atalarımız, analarımızsa, onların torunları olarak bunu başarmak, hem onların aziz hatırasına sahip çıkmak hem de bizden sonra geleceklerin aydınlık geleceğini kurmak boynumuzun borcudur.
Mutlaka başaracağız ve ışıl ışıl bir ülkede barış ve demokrasiyle yasayacağız.
Sağlıcakla kalın..!