Değerli dostlar dün yazdıklarımın sonucunu özetlemek gerekirse;
TOKİ sermaye grupları için, arsa rantını yöneten ve inşaat piyasasını canlı tutan, finans sektörüne sürekli müşteri sağlayan bir aktör haline geldi.
Bunlar benim şahsi değerlendirmelerim, yorumlarım değil. Yazdıklarım “olgu” olduğu için, bu tablonun somut rakamlarla ifade edilebilecek sonuçları var.
Bunlar somut hakikatler ve buradan yola çıkarak en azından iki yorum yapılabilir.
Halbuki, yaşamaya elverişli konuta erişim, sağlık, eğitim, yemek gibi temel hakların gerçekleştirilmesi için ön koşuldur. Tüm temel hakları altında barındıran bir “çatı”dır.
Ancak dezavantajlı ve yoksul toplulukların giderek daha çok yoksullaşması; yoksullaşmanın nitelikli, güvenli konutlara erişimi zorlaştırması nedeniyle; konut sorunu kar topu gibi büyümekte, çığa dönüşme potansiyeli taşımaktadır.
Üstelik sadece ekonomik krizler nedeniyle değil, pandemi, doğal afetler, deprem ve ekolojik krizlerin etkileri ile sorunun ağırlığı büyümektedir.
Konut sorunu nüfus artışı ve büyük göç hareketleri nedeniyle küresel bir kriz haline gelmiştir. Dünyanın birçok yerinde, konut sorunuyla baş etme stratejileri, sosyal demokrat partilerin kooperatiflere desteğiyle yeni şekiller aldı. Yeni örneklere geleceğim ama maalesef bizde “Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” durumundan söz etmek istiyorum önce.
Haziran 2010’da, yapı kooperatifleri ve üst kuruluşlarına ait tüm hak, yetki ve görevler Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na devredildi. Bu devir kooperatiflerle ilişkilerin yeniden düzenlenmesi zorunluluğunu getirdi. Sonuçta bakanlık kooperatifler üzerindeki yetkilerini arttırdı, kooperatiflerin operasyonel etkinlik ve esneklikleri kısıtlandı. Yapılan her düzenleme ile kooperatiflerin etkinlikleri giderek azaltıldı ve özel sektörün konut üretimdeki payı yükselmeye devam etti.
Kooperatifler Türk Ticaret Kanunu’nda ticari şirketler arasında sayılsa da temel amaçları kâr elde etmek değil, ortakların ekonomik gücünü arttırmak ve ortak ihtiyaçları sağlamaktır.
2021 yılında alınan bir içtihadı birleştirme kararıyla kooperatiflerin ticari işletmelerden farklı yönleri vurgulanarak, kamu nezdindeki konumunu netleştirmeye gayret edilmiştir.
Maalesef kooperatiflerin karşılaştığı zorluklar sadece ekonomik değil, yasal ve idari düzenlemelerle pekiştirilmiştir. Özellikle büyükşehir ve ilçe belediyelerinin işleyişini düzenleyen yasa ve yönetmeliklerde kooperatifçiliği desteklemeye dönük herhangi bir yönerge bulunmaması büyük bir eksikliktir. (MAD, Türkiye’de Konut Kooperatifçiliği, 2025 - syf 21)
TOKİ’nin kooperatiflere konut finansman sağlama işlevini yitirmesi; yoksullar, dar gelirliler için sosyal konut üretiminde kullanılabilecek bir potansiyelin de ortadan kalkmasına sebep olmuştur.
Tüm zorluklara, yasaların başarısız girişimlerine rağmen, 1980’lerin başında Ankara’da Batıkent, 1999 depreminden sonra kurulmuş olan Düzce Umut Evleri gibi Türkiye’de çok başarılı ve örnek alınması mümkün projeler hayata geçirilmiştir. İzmir’de de 30 Ekim İzmir Depreminden sonra, depremzedeler için Halk Konut modeli, Sosyal Konut modeli (çoğunluğu düşük gelir düzeyine sahip belediye personelinden oluşmakta) ve Kentsel Dönüşümde kooperatifçilik olmak üzere 3 modeli hayata geçirdik.
Ancak ne yazık ki toplumsal ekosistem bu başarı hikayelerini unutturup, bambaşka algılar yaratmıştır. Bunun nasıl mümkün olabildiği belki psikoloji ve sosyoloji ortak çalışmasını gerektirir ancak kooperatifçiliği canlandıracak yeni bir siyasi söylem ve anlayışın filizlenmesi şarttır.
Gerek 6 Şubat Maraş depremi gerek 30 Ekim İzmir Depremi göstermiştir ki; Türkiye’de milyonlar depreme dayanıksız konutlarda hayatlarını sürdürmektedir. Topraklarımızın altındaki fayları değiştiremeyeceğimize göre, depremlerle yüzleşmeye devam edeceğiz.
Sadece İzmir’de mevcut toplam bina sayısının yaklaşık %70’i yani 670.000 bina mevcut yönetmeliklere göre depreme karşı dayanıksız kabul ediliyor.
Hiçbir belediyenin, hiçbir kamu kurumunun bu yeni yapılacak binaların maliyetini karşılama gücü yoktur. O nedenle toplumun öz gücünü ortaya çıkartacak, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının ve hükümetin de elini taşın altına sokacağı konut kooperatifçiliği modelleri ortaya koymaktan başka çaremiz yoktur. Aksi bile bile toplu intihar ya da toplu katliam denilebilecek sonuçlar doğuracaktır.
Değerli Dostlar,
Dizinin 5. Bölümünde İzmir’deki konut kooperatifçiliğinin tarihini, dünden bugüne İzmir’de konut kooperatifçiliği ile yapılanları sizlerle paylaşacağım.
Sağlıcakla kalın..!
İzmir 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu
Koğuş B/63
Buca - Kırklar